Kiraz ve Biber

Bir tadım, bin hikaye: insan, yemek ve kültürel mirasın buluşması

Toplum ve İnsan 

MAYIS 2025

Cehalet: 
Medeniyetin Baş Ağrısı

Yazan Çiğdem Şen

Yaşlı kuşakların, geçmişe duyduğu özlemi abartılı biçimde dile getirmesi sıkça karşılaştığımız bir durumdur. “Eskiden insanlar daha nazikti, her şey daha güzeldi, geleneklerimiz, kültürümüz ayakta tutuluyordu” gibi sürekli tekrarlanan ifadeler, genç nesillere umut değil, kaygı bırakıyor. Oysa her çağın kendine özgü zorlukları, güzellikleri ve çirkinlikleri vardır. Geçmişin değerlerine saygı gösterirken, elbette onların yaşadığı dönemin saflığını, kibarlığını ve derin sohbetlerini anlamaya çalışmak önemli. Evet, belki o dönemde insanlar daha kibardı, belki yedikleri içtikleri daha sağlıklıydı ve sohbetleri daha anlamlıydı. Ancak genç nesiller o dönemi tam olarak kavrayamazlar. Geçmişin güzelliklerinden ilham alabiliriz, fakat bugünün ve geleceğin en iyisini inşa etme hakkımız da vardır.

 

Bu geçmiş güzellemesi ve korku aktarımı, genç kuşakların cesaretini kırabilir ve onları karamsar bir bakış açısına sürükleyebilir. Ben, bunu üzülerek gözlemliyorum ve medeniyet insanlarının her yeni kuşağın kendi güzelliğini yaratma hakkı olduğunu unutmadan, onlara umut verecek, özgüven aşılayacak sözler söylenmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü cehaletin en tehlikeli hali; gençlerin umudunu çalan, dünyayı karanlık gösteren yorgun söylemlerdir.

İnsanlık tarihi boyunca medeniyet; bilgiyle, sanatla, bilimle ve felsefeyle şekillendi. Her yeni keşif, her yazılan kitap ve her sanatsal ifade; toplumu biraz daha ileri taşıdı. Fakat her dönemde cehalet, tıpkı kronik bir baş ağrısı gibi, medeniyetin yoluna dikenler serpti. Bugün bilgiye ulaşmak kolay gibi görünse de, cehalet hâlâ etkili ve organize. Peki bu çağda, insanlık neden hâlâ aynı baş ağrısıyla mücadele ediyor? Bu soruya tam olarak cevap vermek biraz zor geliyor bana, ama cevabını aramaya ve bulmaya kararlıyım.

 

Cehalet Sadece Bilmemek Değildir

 

Toplumların gelişimi sadece teknolojiyle, mimariyle ya da ekonomiyle ölçülmez. Gerçek medeniyet; insanın kendini bilmesi, geçmişini tanıması, kültürel birikimini geleceğe taşıyabilmesiyle anlam kazanır. Ne yazık ki tarihin her döneminde insanlığın önündeki en büyük engel hep aynı olmuştur: cehalet. Okuyan ama anlamayan, duyan ama sorgulamayan, gören ama fark etmeyen kalabalıklar. Modern çağın en büyük çelişkisi belki de budur.

Medeniyetin baş ağrısı olan cehalet, toplumları kültürel yozlaşmaya, düşünsel tembelliğe ve duygusal körlüğe sürükler. Eskiden kitap yakılırdı, şimdi ise bilgi görmezden geliniyor. Sahte bilgelik, kalabalıkların arasında hızla yayılırken; gerçek bilgi, raflarda tozlanıyor. İnsanlar kısa cümlelerle, sloganlarla, sosyal medya gönderileriyle yetinip; derinlemesine düşünmeyi, araştırmayı ve sorgulamayı unutur hale geldi.

Bir medeniyetin çöküşü önce zihinde başlar. Çünkü cehalet, sadece bilgi eksikliği değil, aynı zamanda eleştirel düşünce yoksunluğudur. Soru sormayan bir toplum, yeni bir fikir üretemez. Üretemeyen toplum ise başkalarının kalıplarına mahkûm yaşar. Kültür erozyona uğrar, sanat yerini kopyalara, gelenek yerini boş ritüellere bırakır.

Bugün hangi ülkeye, hangi kente bakarsak bakalım, bilgi sahibi olmadan fikir beyan edenlerin, okumadan hüküm verenlerin, araştırmadan ahkâm kesenlerin çoğaldığı bir çağdayız. Ve bu çağın en acı gerçeği, cehaletin artık utanılacak bir şey olmaktan çıkıp, kimi çevrelerde meziyet gibi sunulmasıdır.

Medeniyet, sadece gökdelenler, hızlı trenler, yapay zekâlar ve dijital ağlarla ölçülemez. Asıl medeniyet; insanın kendini, doğayı, tarihi, kültürü ve yaşadığı toplumu anlamasıyla mümkündür. İşte tam da bu yüzden cehalet, medeniyetin baş ağrısıdır. Sürekli sızlatır, sürekli engeller ve hiçbir şeyin kök salmasına izin vermez.

 

 

Peki, bu baş ağrısını nasıl dindirebiliriz?

  1. Sorgulamak, Öğrenmekten Korkmamak
    Hepimiz duyduğumuz ya da gördüğümüz şeyleri sorgulamalıyız. Bilgi, sorgulamakla başlar. “Neden, nasıl, ne zaman?” gibi basit ama güçlü sorular, bir cevaba giden yolu açar.
  2. Eğitimi Yeniden Şekillendirmek
    Eğitim sadece ezberlemekten ibaret olmamalı. Bireyleri düşünmeye, sorgulamaya ve üretmeye teşvik eden bir sistem, geleceğin temellerini atar. Sadece ders kitaplarıyla değil, hayatın içindeki her bilgiyle büyüyen bir gençlik yetiştirmeliyiz.
  3. Herkese Erişilebilir Bilgi
    Bilgi, kimseye ait olmamalı. Kitaplar, makaleler, belgeseller sadece belli bir grup için değil, herkesin erişebileceği kaynaklar olmalı. Eğitim, sadece özel okullarda ya da üniversitelerde değil, her köyde, her mahallede, her sokakta olmalı.
  4. Dijital Okuryazarlık ve Farkındalık
    Sosyal medyanın karanlık taraflarını görmeliyiz. Hepimiz, doğru bilgiyle yanlış bilgiyi ayırt edebilmeliyiz. İnternette her şeyin doğru olmadığına, bazen bildiklerimizin bile yalan olabileceğine farkındalık kazandırmalıyız.
  5. Sanat ve Felsefe ile Ruhumuzu Besleme
    Bilim elbette çok önemli ama sadece akılla değil, aynı zamanda duygularla da ilerliyoruz. Sanat ve felsefe, insanları düşündürür, sorgulatır, cesaretlendirir. Bunu unutmamalıyız, cehalet, sadece aklın eksik olduğu yerde değil, ruhun yani vicdanın ve empati yoksunluğun da eksik olduğu her alanda var.

Cehaletin Karşısında Medeniyet İnsanının 6 Görevi

 

Medeniyeti benimseyen, bilgiyi ve kültürü yaşamının merkezine alan insanların cehalet karşısındaki duruşu belirleyicidir. İşte bu kişilerin yapması gerekenler:

Sessiz Kalmamak

Cehaleti, hurafeyi ve bilgisizliği gördüğünde, hakaret etmeden ama cesurca karşı durmalı. Bilgiyle, akılla ve sevgiyle cevap vermeli.

Kendi Çevresine Işık Olmak

Herkes dünyayı değiştiremeyebilir ama kendi çevresine ışık olabilir. Küçük alanlarda başlatılan değişim, dalga dalga yayılır.

Bilgi ve Sanatı Toplumla Buluşturmak

Sanatı, edebiyatı, belgeseli ve kültürel üretimi sadece elit çevrelere değil, her kesime ulaştırmak, cehaleti zayıflatır.

Sorgulama Kültürünü Yaymak

Toplumun her kesimine “neden, nasıl, ne zaman” sorularını sormayı öğretmeli. Sorgulamayan zihin, cehaletin en kolay kurbanıdır.

Direnişi Sanat ve Felsefeyle Beslemek

Doğrudan tartışmak bazen sonuç vermez. Bunun yerine, sanatla ve felsefeyle toplumu düşündürmek daha kalıcı etki bırakır.

Cesur Olmak

Aydın olmak, her dönemde bedel istemiştir. Ama cesaret olmadan, karanlık aydınlanmaz. Bilgeliği ve erdemi savunurken korkmamalı.

 

 

Son Söz

 

Bu anlamda toplumun birleşmesi, ayrışmak yerine bir araya gelmesi gerçekten çok kıymetli bir hedef. Huzur ve barışı sağlamak için şu soruları sormak önemli olabilir:

  • Davranışlarımız, toplumda ayrımcılığı mı körüklüyor?
  • Yargılayıcı ve olumsuz düşüncelerimiz başkalarına zarar veriyor mu?
  • Toplumda birleştirici olmak, herkesin farklılıklarını kabul etmekle mümkün mü?

Toplumlar, ancak birbirini anlamakla ve ortak değerlerde buluşarak güçlenebilir. Ayrıştıran dil ve düşünceler, sadece öfke ve kırgınlık yaratır. Huzur, barış ve bir arada yaşamak için hepimizin sorumluluğu var. Birlikte olmak, tek bir doğruya sahip olmak demek değildir. Fakat insanın özündeki iyiliği, empatiyi ve anlayışı görebilmek, farklılıkların birleştirici gücünü keşfetmek demektir.

Cehalet, kendi haline bırakıldığında çoğalır. Medeniyet insanları da sessiz kalırsa, toplumun dengesi bozulur. Bu yüzden her birey, bilgisini paylaşmalı, sorgulatmalı ve cesur olmalıdır. Medeniyet, ancak bu şekilde kendi baş ağrısını dindirebilir.

Bugünün dünyasında gündem, bilgi kirliliği ve sansasyonel olaylarla şekilleniyor. Medeniyet insanının görevi, bu yoğunluğun içinde aklını ve vicdanını koruyup, cehaletin tuzağına düşmemek.

Gündem her zaman olur, ama esas mesele insanın kendi merkezini kaybetmemesi. Çünkü her yüzyılın yoğunluğu farklıdır; medeniyet insanının farkı, her dönemde “gündemin efendisi” değil, “bilginin ve erdemin yolcusu” olmayı seçmesidir.

Bu toprakların en büyük şansı, Atatürk’ün ilke ve yol göstericiliğidir. Düşüncelerini ve ilkelerini her hatırladığımda, kalbimde derin bir iz ve tarifsiz bir saygı hissi bırakıyor. O, sadece bir lider değil, aynı zamanda bir vizyonerdi. Bir halkı, bir milleti, çağdaş medeniyetler seviyesinin çok ötesine taşımak için hayatını adadı. Her sözünde, her hareketinde, ilerlemeye, özgürlüğe ve insanlık onuruna verdiği değer hepimizi bugün etkiliyor. Onun ‘Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız‘ sözü, sadece bir hedef değil, her birimizin hayatında bir yol haritası olmalı. Bugün, bu sözleri duyarak büyüyen bizler, geçmişin mirasıyla değil, geleceğin umuduyla hareket etmek zorundayız. Atatürk, 'Türk milletinin istikbali, yalnızca kendi ellerindedir' diyerek, bizlere ne kadar büyük bir sorumluluk yükledi. Ve bu sorumluluğu, yalnızca geçmişin izlerini takip ederek değil, her zaman ileriye bakarak taşımak zorundayız. O, her zaman bizlere 'gelişim' dedi, 'özgürlük' dedi ve 'aydınlık bir dünya' dedi. Ve biz, onu anarken, bu değerleri en derinden içselleştirip, hayatımıza taşımak zorundayız. Çünkü Atatürk’ün bize mirası, sadece geçmişi hatırlamak değil, geleceğe umut bırakmaktır.

Bazen düşünüyorum, aslında ben de ne kadar biliyorum ki? Bilmediklerim, bildiklerimden hep daha fazla. Bu satırları yazarken kimseye akıl vermek ya da doğruyu ben bilirim demek gibi bir niyetim yok. Sadece içimde yıllardır birikenleri, yaşadıklarımı ve hissettiklerimi paylaşmak istedim. Belki bir yerde, benim de hissettiğim o baş ağrısını yaşayan birine denk gelir de, “Ben de böyle hissediyorum” der diye.

Az bilgiyle çok şey söylemeye çalışmak mı, yoksa vicdanla ve kalple yazmak mı, onu bilemem. Ama bildiğim tek şey var; biz birbirimize kötü söz değil, güzel fikirler, umut veren cümleler, ortak dertlerimizi konuşabileceğimiz yollar açmalıyız. Belki de medeniyetin en büyük gücü budur.

Logo

© 2025 Telif hakkı. Tüm hakları saklıdır. 

Bu sitede kullanılan yazı, resim ve bilgiler kaynak gösterilerek herkes tarafından kullanılabilir.

Wir benötigen Ihre Zustimmung zum Laden der Übersetzungen

Wir nutzen einen Drittanbieter-Service, um den Inhalt der Website zu übersetzen, der möglicherweise Daten über Ihre Aktivitäten sammelt. Bitte überprüfen Sie die Details in der Datenschutzerklärung und akzeptieren Sie den Dienst, um die Übersetzungen zu sehen.